|
|
|
|
Bizi
Dilediğiniz Zaman Arayabilirsiniz!
0532
252
42 81
Uzmanından İngilizce
Özel Ders |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Deneyim
1978 ve 1980 yılları arasında çıktı.
Aşağıda okuyacağınız yazı 30 yıl önce yayınlanmıştır
Acaba bugün
yazdıklarımız 30
yıl sonra sizlere
hangi ortamda
ulaşacak? |
|
|
|
|
|
EVERYDAY
LANGUAGE |
|
|
|
|
|
Deneyimli
Öğretmenlerden
İngilizce Özel
Ders
0532
252
42 81
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bizim ev Sultanahnet meydanına çok yakındır. Canım sıkıldımı,
hiç durmaz, turist kaynayan bu yaşam dolu, çeşit ceşit insanların
kaynaştığı tarihi yere atarım kendimi. Dün de oradaydım.
Tıpkı bir turist gibi amaçsızca sağa sola bakınarak dolaşırken
arkamdan gelen ve ' Excuse me,
Mr.' Diyen bir ses
üzerine geri döndüm. Karşımda basit fakat temiz giyimli,
kibarca gülümseyen bir çift duruyordu.
'Hah dedim kendi kendime, "İşte, İngilizce pratik
yapabileceğim iki turist". Bende gülümsedim. Karşımda
duran az önceki sorusunu yineledi.
- Excuse me Mr. Do you speak
English?
- Yes, madam. How can I help you?
- We have just come to Istanbul and we do not know much
about your city. We thought it would be better if a Turkish
guy takes us around. Then we met you. Could you help us
please?
- I'll happily do that for I have enough spare time. My
name is Murat.
- Oh. Thanks that is very kind of you. My name is Jenny
and he is James. He is my husband. We are glad to know you,Murat.
- Me too. Where are you from Jenny?
- We are from California of United States. We liked your
city very much. So far we have met very friendly people.
- Oh, Thank You. I'm sure you will like Istanbul and we,
Turks, as we talk more . ..how long are you going to stay
in this city?
- Well, we decided to spend 3 days in here and 9 days in
seeing other parts of the country. I wish we had more time.
- I hope after seeing the beauties of this city you will
love this city. I have lived 24 years and yet I do not know
it thoroughly.
Biz böyle sohbete dalmış giderken birden kulağımızın
dibinde patlayan cırtlak çocuk sesleri ile elimizde olamadan
irkildik. Ne oluyor diye şöyle sağıma soluma baktığımda
kelimenin tam anlamıyla bir seyyar satıcı ordusu tarafından
kuşatılmış olduğumuzu gördüm. Kimi elinde tuttuğu renkli
diaları, kartpostalları, paketlenmiş lokumları, kimi boynuna
astığı rengarenk deri heybeleri, kimi de kaval, fes, ağızlık
türünden malları satabilmek için topyekün saldırıya geçmişlerdi.
Besbelli beni de turist zannetmişlerdi. Her biri ya Almanca
ya İngilizce bas bas bağırıyorlardı.
- Madam, madam! Do you want
to buy a Turkish Delight?
- Hello! I have very good quality leather sacks.
- Please, Look at my puzzle rings Mr. They are very cheap!"
- Postcards... Postcards.... only a million a dozen.
- Excuse me Madam, Sir! Are you interested in hand-made
Turkish cigarette holders? If you want to buy I'll make
a special deal for you.
Anladığımız kadarıyla bu satıcılar çemberini yarabilmek
için tek çıkar yol bir şeyler satın almaktı. Bu gerçeği
gören James ağızlıkçı ile pazarlığa başlamıştı bile.
- Look, Jenny. This boy has
cute cigarette holders. Let us buy some. Can you show us
your wooden cigarette holders please?
- Yeah, Here are they. These ones are typical Turkish..
- Oh they look nice, but will any cigarettes fit in these
cigarette holders?
- Yes, if not I can make the hole bigger with this knife.
- I like these three... Murat... can you give me a cigarette?
I'd like to see if it fits in or not......hmmm..they are
all right. Now let's start barganing.... How much do you
ask for the three of these holder?
- My usual price
for one pipe is 500.000 but because you are buying three
I'll give you a special deal. 1.250.000 liras for the three
,o.k?.
- Ehm! What do you think Murat, Is that a fair price?
- Well, do you like barganing?
- Yes, It is fun!
- Then, go on barganing, I'm sure you can get a better price.
- Well boy, you heard my friend, now I should say 750.000
for the three.
- No, it is impossible. But I'll come down 250.000 more
and make it a million. O.K?
- How about if we meet somewhere in the middle ? ... 900.000!
I won't give you a lira more. It is my top price.
- All right. Here are the holders.
- And here is your money. Good-Bye.
Bu oldukça hızlı, neşeli pazarlıktan sonra hepimizin dili
damağı kurumuştu. Zaten satıcı kalabalığı da sıkılıp dağılmıştı.
Az ilerde kahvane, pastane karışımı, içi dünyanın her tarafından
çeşit çeşit insanlarla dolu Pudding shop, durulurmu, daldık
içeri. Alt kat tıka
basa Katmandu yolcusu hippilerle ve genç yabancılarla doluydu,
biralarını içiyorlar ve güzergahlarını tartışıyorlardı,
biz üst kat merdivenlerine yöneldik.
- Oh, it is so hot in here,
isn't it.
- Then lets go upstairs. It is cooler there, Jenny.
- That is a good idea. Come on James, we are going upstairs.
- ............................................
- Let's sit by the window so that we can watch the street.
The chairs aren't comfortable though, but it is better than
the benches in the park down there.
- Huh, I feel exhausted! I want to drink a cup of Turkish
coffee, without sugar.
- And you, James, What would you like to drink?
- I prefer cold beer. I am so thirsty.
- I'm thirsty, too. But I'll drink tea. Now let me call
the waiter and tell him our orders.
- Excuse me?
- Yes, Sir. How can I help you? An ice cold beer, a coffee
without sugar and a cup of tea please. Wait a second! James
, do you smoke a water-pipe.
- A water -pipe? What is that, Murat?
- Oh, I thought you knew it. Well, It consists of a glass
bottom, a brass top and a leather tube. In the bottle there
is water which acts as a filter. Over the brass part is
the pottery cup in which we put the tobacco and the charcoal.
- O.K Murat I'd love to try one.
- Hey, waiter! Bring us a water pipe in addition to the
drinks.
Biz Blue Mosque area'yı bir yandan izleyip bir yandan
akşamüstü saatlerin tadını çıkarırken Jenny defterine bir
şeyler yazdı sonra
biraz daha düşünüp bir şeyler daha yazdı. Sonra yazdıklarını
okumam için bana verdi.
It is our first day in here
in Istanbul. It was very hot all day but it is nice and
cool now. We met very friendly people one of them is Murat.
He introduced "Nargile" to us , now James is enjoying
it, I may try one later. Tomorrow we would like to visit
Prince Islands. They are very close to Istanbul and Murat
says the view is beautiful there. Oh.. before I forget,
James bought cigarette holders today. Three for nearly a
million. Any way it is not even two bucks.
Yazılanları keyifle okudum. Ertesi gün turistler
vesilesi ile bir başka güzel gün geçireceğim düşüncesi ile
gerindim. James ve Jenny'e cep telefonumu bıraktıktan sonra
evin yolunu tuttum.
|
|
|
|
|
|
 |
|
|
Daha
iyi anlamak için:
Take around: Çevreyi
gezdirmek.
Spare Time : Boş zaman
Where are you from? :Nerelisiniz?
I wish we had more time:Keşke daha çok zamanımız olsaydı.
I think : Sanırım, bence.
To bargain : Pazarlık etmek.
To give a special deal: Özel fiyat söylemek
Come down 250.000.liras more: 250.000 lira daha almamak
Top price: Son fiyat
Let's sit: Haydi oturalım
Wooden: Ağaçtan yapılmış
Usual: Her zamanki
Decide: Karar vermek
Thorougly:Tümüyle
|
|
|
 |
|
|
|
|
|
Bu yazı January
1979 tarihinde çıkardığımız Deneyim
dergisinden güncelleştirilerek alınmış o günkü para
birimleri aynen bırakılmıştır.
Yazan:Murat Taşdemir |
|
|
|
|
|
ingilizce Ci ©
A little more than mere teaching |
|
|
|
|
|
0532
252
42 81
|
|
|
|
|
|
 |
|
|
|
|
|
Pratik
Konuşmalar: Everyday Language |
|
|
|
|
|
Let's
go to the seaside. Haydi
denize gidelim. |
|
|
|
|
|
Ayşe
- Today the weather is beautiful. (Bugün
hava çok güzel)
Ali
- Yes, What are we going to take with us?
(Evet yanımıza neler alacağız)
Ayşe - Towels, Bathing suits
and one or two
sandvwiches (Havlu, mayolar ve birkaç
sand-
viç)
Ali - Don't forget to take something
in order to
lay on sand (Kumun üstüne sermek için
bir
şeyler almayı unutma)
Ayşe - Let's take some tea with
us in a thermos
(Yanımıza bir termos içinde çay olalım.)
Ali-Oh yes. İt will be good (Evet
çok iyi olur)
Ayşe - It is said that tea is
a good refreshment
in summer (Çayın yazın iyi bir serinletici
ol-
duğu söylenir)
Ali - Are we ready?
(Hazırmıyız?)
Ayşe - Yes.
Ali - We didn't forget anything,
did we? (Bir şey
unutmadık değilmi?)
Ayşe - l don't think so.
(Sanmıyorum)
Ali - Sure?
(Eminmisin?)
Ayşe- Yes.
Ali -Well, where are the sun-glasses and the
shampoo? (Pekiyi, Gözlüklerle şampuan
nerede)
Ayşe - Ohh, l'm sorry. (Aaa.
Affedersin)
Ali - Just a moment we forgot
to take the pa-
pers and the DENEYİM. (Bir dakika gazeteleri
ve DENEYİM'i almayı unuttuk.)
Ayşe - Come on, I'm ready (Haydi
ben hazırım)
Ali - Shall we go by bus? (Otobüsle
mi gidece-
ğiz?)
Ayşe - The train is more comfortable.
(Tren da-
ha rahat.
Ali - Do you know the schedule of the train?
(Tren tarifesini biliyormusun?)
Ayşe - l think. there is one
at 2 past 9. (Sanırım
9'u 2 geçe bir tane var.
Ali - Let's walk to the station
following the
seaside (İstasyona sahilden yürüyelim)
Ayşe - O. K.
(Peki)
Ali - There aren't any clouds
in the sky. (Gökte
hiç bulut yok)
Ayşe - It is a wonderful - day.
(Ne-
fis bir gün )
Ali -
What is the time (Saat kaç?)
Ayse - It is 7 to 9. (
9'a 7 var)
Ali - Let's hurry up (Acele
edelim)
....
Ali - l bought the tickets (Biletleri
aldım)
Ayşe - Are they return tickets
(Gidiş dönüş mü?)
Ali - Yes they are.
(Evet Öyle)
Ayşe- Look the train is coming
(Bak! Tren ge-
liyor)
Ali - Run, Again it is a short
train (Koş, gene
kısa tren)
Ayşe - How crowded it is (Ne
denli kalabalık)
Ali - l hope it is will be empty
in Bakırköy (Uma-
rım Bakırköy'de boşalır.)
Ayşe - Do you see the tourists
at the back? Did
you see the way that man is looking at the girl?
(Arkadaki turistleri görüyor musun?
Şu adamın
kıza nasıl baktığım gördünmü?
Ali - Yes, l think they are English
(Evet, bun-
lar İngiliz galiba)
Ayşe - Perhaps but they may be
Polish anyway
(Belki, fokat Polonya'lıda olabilirler)
Tourist - Baeqeerköeey?
l. Vatandaş - Ne diyor yahu bu?
II.Vatandaş - Hah hah haaa! Bakırköy'de ine-
ceklerde onu soruyor.
Ali - Come on,let's help them
(Haydi onlara yar-
dım edelim.)
Ali - (to the tourist) What can
l do for you? (Si-
zin için ne yapabilirim)
Tourist - l want to get off in Bakırköy (Bakır-
köy'de inmek istiyorum)
Ayşe - What are you going to
do in Bakırköy?
(Bakırköy'de ne yapacaksınız?)
Tourist - We'll go to Ataköy Beach from there
(Oradan Ataköy Plajına gideceğiz.)
Ayşe - Excuse me, l can give
you the name of
a better place (Bağışlayın, ben size
daha iyi bir
yer adı verebilirim)
Tourist - ...............
Ayşe - I'm a Tourism Volunteer
and this is my
identification card. (Ben bir turizm
gönüllüsü-
yüm ve işte kimlik kartım)
Girl - Ohh you are an official (Aaa,
siz resmi
görevlisiniz)
Tourist - I'm sorry for my hesitation, but there
are so many people willling to deceive us. In
Greece they stole our luggage and in Kapaliçarşı
sı Helga was almost fucked. (Durakladı-
ğım için özür dilerim fakat bizi aldatmak iste-
yen o kadar çok insan var ki. Yunanistan'da eş-
yalarımızı çaldılar, Kapalıçarşı'da ise Helga ner-
deyse s..........yordu.)
Ayşe- I see, Is she your girl
friend. (Sizi an-
zi anlıyorum. Bu kız arkadaşınız mı?)
Tourist - We are just married, and my name
is Hans. (Biz yeni evliyiz, benim adım
Hans)
Ali - Then you're both from Germany.
(O halde
siz ikinizde Almansınız.)
Hans - That's right. I'm from Berlin ond Helga
is from Munchen.(Doğru, Ben Ber-
lin'liyim Helga ise Münih'li)
Ayşe - Are you students? (Öğrencimisiniz?)
Helga - l'm an English teacher and Hans is loo-
king for job. (Ben İngilizce öğretmeniyim,
Hans
ise iş arıyor)
Ali -
That means there are also unemployed in
your country. (Demekki sizin ülkenizde
de işsiz-
lik var)
Helga - Ohh, unfortunately there are, After the
school I looked for jobs for 8 months.
(Evet, ne
yazık ki var, Okuldan sonra ben sekiz ay iş ara-
dım.)
Ayşe - But it can't be as much
it is in my country
because the estimated number of unemployed
in our country is 8 millions plus the immigrant
workers in your country. (Fakat bizim
ülkede
ki kadar yüksek olamaz, ülkemizdeki işsizlerin
tahmin miktarı sekiz milyon, bir de buna sizin
ülkenizdeki göçmen işçileri katmak gerekiyor)
Ali - Cigarette? and You. (Sigara
ya siz?)
Helga and Hans - Thank You, thanks. (Teşek-
kürler)
Ali - I believe that the main
cause of unemploy-
ment is the arms race. (inanıyorumki
işsizliğin
asıl nedeni silahlanma yarışıdır)
Helga-What a nice thing it is to defend peace
and share the common ideas insipite of being
the youths of different countries (Değişik
ülke-
lerin gençleri olmamıza karşın barışı savunma-
mız ve ortak idealleri paylaşabilmemiz ne güzel
şey!)
Ayşe - We are coming to Florya!
(Florya'ya ge-
yoruz)
Ali - There are beaches in Florya
but they are
overcrowded so we will take you to the Muni-
cipal Camping, if you like you can go to the neighboring
tourist camping (Florya'da plajlar
var fakat çok kalabalık, o nedenle biz sizi Bele-
diye Kampına götüreceğiz, eğer isterseniz kom-
şu Turist kampına da gidebilirsiniz.
Helga- Is there anarchy in Municipal Camping.
(Belediye kampında anarşi var mı?)
Ayşe - Ohh. No, (Hayır)
Ali - Let's go then. (O
zaman haydi gidelim) |
|
|
devam
edecek!? |
|
|
|
|
|
|
|
|
bu
yazı January 1980 tarihli Deneyim dergisinden alınmıştır.
Yazan: Nihat Sevinç |
|
|
|
|
|
 |
|
|
|
|
|
On
The Telephone |
|
|
|
|
|
Hello
(Alo)
Hold on please ( Lütfen Beklemede kalın)
Michael’s residence (Michael'in evi)
This is John Black. (Ben John Black)
Mary may I help you. (Ben Mary yardımcı olabilir miyim?)
Mary speaking. (Ben Mary)
Who do you want to talk to? (Kiminle konuşmak isterdiniz?)
Who do you want to speak with? (Kiminle konuşmak istiyorsunuz?)
May I tell her who is calling?
(Ona kimin aradığını söyleyebilir miyim?)
Whom shall I say is calling? (Kim arıyor diyeyim?)
Let me page her. (Onu çağırayım.)
I am putting you through ( Sizi bağlıyorum)
Just a second I have another call. (Bir saniye hatta başka
biri var.)
Hang on a moment. (Bir saniye bekleyin.)
Hung on a second. (Bir saniye bekleyin.)
For whom are you holding? (Kiminle konuşmayı bekliyordunuz?)
Are you being helped? (Size yardım ediliyor mu?)
He is not in would you like to call back?
(Şu an burada değil tekrar aramak ister miydiniz?)
He isn't available. Can I take a message?
(Burada değil. Not alabilir miyim?)
Could I take a message? (Not alabilir miyim?)
I really have to go now. (Kapatmam lazım)
Can I call you back? (Seni daha sonra arayabilir miyim?)
Can we continue this later?
(Konuşmaya daha sonra devam edebilir miyiz?)
What is the area code for New York?
(New York'un bölge kodu nedir?)
I can't get through to this number. (Bu numaraya bağlanamıyorum.)
This telephone is out of order. (Bu telefon çalışmıyor.)
There is a problem with the lines. (Hatlarda bir problem var.)
The number is busy. (Numara meşgul)
The number can't be reached at the moment.
(Numaraya şu an ulaşılamıyor.)
|
|
|
|
|
|
business
(iş meseleleri) |
|
|
|
|
|
BAŞVURU
FORMLARINDA |
|
|
|
|
|
Name
(İsim)
Phone (Telefon)
Address (Adres)
Preious occupation (Önceki iş)
Income level (Gelir düzeyi)
Gender (Cinsiyet)
Religion (Din)
DOB (Doğum tarihi)
Place of birth (Doğum yeri)
SSN (Sosyal güvenlik numarası)
Marital status (Medeni durum)
Account number (Hesap numarası)
Race (Irk)
Ethnic gruop (Etnik grup)
Age (Yaş)
What is the salary (Maaş ne kadar)
Is it full time or part time? (Tam gün mü yoksa yarım gün
mü?)
What are the benefits? (Yan ödemeler nasıl?)
What are the hours? (Çalışma saatleri nelerdir?)
What are your qualifications? (Ne gibi özellikleriniz var?)
What is your degree in? (Mezuniyetiniz nedir?)
May I see your resume? (Özgeçmişinize bakabilir miyim?)
Why did you leave your last job? (Son işinizden niye ayrıldınız?)
I'd like to file a complaint. (Bir şikayette bulunmak istiyorum.)
I know the work from A to Z. (İşle ilgili herşeyi biliyorum.)
It is not in my job description.
(Bu benim iş tanımımın içinde yer almıyor.) |
|
|
|
|
|
Financial Issues
(Para Meseleleri)
|
|
|
|
|
|
I'd
like to apply for a loan. (Kredi için başvurmak istiyorum.)
I'd like to mortgage my home. (Evimi ipotek ettirmek istiyorum.)
I'd like a variable interest rate mortgage.
(Değişken faiz oranlı ipotek istiyorum.)
Do you provide balloon loans. (Balon kredileriniz var mı?)
I'd like to open a savings account.
(Tasarruf hesabı açtırmak istiyorum.)
I'd like close out my savings account.
(Tasarruf hesabı kapatmak istiyorum.)
I'd like to purchase a certificate of deposit.
(Yatırım belgesi almak istiyorum.)
Where is the automatic teller machine? (Bankamatik nerede?)
Enter your PIN number here. (PIN numaranızı buraya girin.)
Enter your personal identification number.
(Kişisel kimlik numaranızı girin.)
Tens and twenties please. (Onluk ve yirmilik olsun lütfen.)
I'd like to cash a check. (Bir çek bozdurmak istiyordum.)
I'd like to make a deposit. (Mevduat yatırmak istiyorum.)
I'd like to transfer money into my savings account.
(Tasarruf hesabıma para havale etmek istiyorum.)
I'd like to make withdrawal. (Para çekmek istiyorum.)
What is the interest rate? (Faiz oranları nedir?)
I'd like to buy some foreign currency. (Biraz döviz almak istiyorum.)
Can you give me a new debit card?
(Bana yeni bir banka kartı verir misiniz?)
I need some change. (Biraz bozuk paraya ihtiyacım var.)
I need a roll of quarters. (25 centlik bozuk para istiyorum.)
You are overdrawn.
(Hesabınızdaki miktardan daha fazla para çekmişsiniz.)
|
|
|
|
|
|
Health (Sağlık)
|
|
|
|
|
|
She
looks fit (Formda görünüyor.)
I feel like a million dollars. (Kendimi çok iyi hissediyorum.)
I'm fresh as daisy. (Kendimi çok zinde hissediyorum.)
He's healthy as a horse. (Sağlık durumu çok iyi)
You are as fit as a fiddle. (Turp gibisin.)
She looks tired. (Yorgun gözüküyor.)
You look like a hell. (Berbat görünüyorsun.)
You look like you've been to hell and back.
(Çok paspal görünüyorsun.)
Are you all right.? (İyi misin?)
Do you feel all right? (Kendini iyi hissediyor musun?)
You look flushed. (Heyecanlı görünüyorsun.)
You look pale. (Solgun görünüyorsun.)
You are white as a ghost. (Hayalet gibi görünüyorsun.)
I am allergic to dogs. (Köpeklere alerjim var.)
I am allergic to polen. (Çiçek tozlarına alerjim var.)
I have hayfever. (Saman nezlem var.)
My nose is stuffed up. (Burnum tıkalı.)
I can't breathe. (Nefes alamıyorum.)
Bless you. (Çok yaşa)
My eyes are puffy. (Gözlerim şişmiş.)
I am sick. (Hastayım.)
I am sick as a dog. (Çok fena hastayım.)
I feel terrible. (Kendimi çok berbat bir halde hissediyorum.)
I feel sick to my stomach. (Midem bulanıyor.)
I feel nauseous. (Midem bulanıyor.)
I have a headache. (Başım ağrıyor.)
I have a migraine. (Migrenim var.)
I am so dizzy. (Başım çok fena dönüyor.)
I need a nap. (Biraz şekerleme yapmam lazım.)
My head is pounding. (Başım zonkluyor.)
Is it contagious ? (Bulaşıcı mı?)
Does it hurt when I touch? (Dokunduğumda acıyor mu?)
Have you had this problem before?
How long have you had this problem?
(Ne zamandır bu şikayetiniz var?)
I have a pain in my back. (Sırtımda bir ağrı var.)
My ankle is swollen. (Bileğim şiş.)
I am bleeding. (Kan kaybediyorum.)
I feel weak. (Kendimi güçsüz hissediyorum.)
I have been throwing up. (Kusuyorum.)
I am really sleepy. (Çok uykusuzum.)
|
|
|
|
|
|
education
(eğitim) |
|
|
|
|
|
I
have to study. (Ders çalışmam lazım.)
I have got a midterm tomorrow. (Yarın ara sınavım var.)
I have got a big test tomorrow. (Yarın büyük bir sınavım var..)
Could you explain that again?
(Bunu tekrar açıklayabilir misiniz?)
I still don't understand. (Hala anlamıyorum.)
I don't understand your English.
(İngilizce konuşmanızı anlamıyorum.)
When's the final exam? (Genel sınav ne zaman?)
When is the midterm? (Ara sınav ne zaman?)
What will the test cover? (Sınavda neler çıkacak?)
What's on the test? (Testte neler sorulacak?)
Can you tell me what grade I'm getting?
(Kaç aldığımı söyleyebilir misiniz?)
What's the grading curve? (Not ortalaması nasıl?)
Can I talk to you about my grade?
(Sizinle notum hakkında konuşabilir miyim?)
When will we have to turn our homework?
(Ödevimizi ne zaman teslim etmemiz gerekiyor?)
Will there be a quiz? (Yoklama olacak mı?)
What text are required? (Hangi kitaplar gerekiyor?)
How can I help my kid with the homework?
(Çocuğuma ödeviyle ilgili nasıl yardımcı olabilirim?)
She's having a hard time with the homework.
(Ödevleri yaparken çok zorlanıyor.)
|
|
|
|
|
|
accommodation
(konaklama)
|
|
|
|
|
|
I
need a room please? (Bir oda rica edecektim?)
I need a room with a single bed. (Tek yataklı bir oda istiyorum.)
I need a room with a double bed. (Çift kişilik bir oda istiyorum.)
Do you have any singles? (Tek kişilik odanız var mı?)
Do you have any vacancies? (Boş yeriniz var mı?)
A double room please? (Çift kişilik bir oda lütfen?)
A room with a bath please. (Banyolu bir oda lütfen)
Can I reserve a room? (Bir oda ayırabilir miyim?)
Can I book a room? (Bir oda ayırabilir miyim?)
I have a reservation. (Rezervasyon yaptırmıştım.)
Double occupancy please. (İki kişilik bir oda lütfen.)
I need a room with two single ( twin) beds.
(İki ayrı yataklı bir oda istiyorum.)
I need a room with a double bed. (İki kişilik yataklı bir oda
istiyorum.)
We will need a crib for the baby. (Bebek için bir karyola istiyoruz.)
Would you like a room with a view of the swimming pool?
(Yüzme havuzu manzaralı bir oda istermiydiniz?)
Would you prefer a non-smoking room?
(Sigara içilmeyen bir oda ister miydiniz?)
I'd like a room at the front. (Ön tarafa bakan bir oda istiyorum.)
I'd like a room at the rear. (Arka tarafta bir oda istiyorum.)
I'd like a room with a sea view.
(Deniz manzaralı bir oda istiyorum.)
I'd like a room for the week. (Haftalık bir oda istiyorum.)
I'd like a wake-up call please. (Uyandırma servisi istiyorum.)
Where is the ice-machine? (Buz makinesi nerede?)
Do you have a pool? (Havuzunuz var mı?)
What are the rates? (Ücretler nasıl?)
Is there a restaurant? (Lokanta var mı?)
Are pets allowed? (Evcil hayvanlar kabul ediliyor mu?)
When's the check-out? (Odayı ne zaman boşaltırsınız?)
I need to check out. (Ayrılmak istiyorum.)
I'd like a receipt. (Makbuz rica edebilir miyim?)
|
|
|
|
|
|
Travel
(Seyahat) |
|
|
|
|
|
PLANE
(UÇAK) |
|
|
|
|
|
Do
I have to change planes? (Aktarma yapmam gerekecek mi?)
Is it direct? (Direk uçuş mu?)
How many items of carry-on luggage are permitted?
(Yanıma ne kadar el bagajı alabilirim?)
How much luggage can I carry on? (Ne kadar bagaj alabilirim?)
Is there a layover? (İki sefer arasında bekleme var mı?)
How long is the layover? (Bekleme süresi ne kadar?)
There is a one-hour layover in Ankara
(Ankara'da aktarma bir saat sürecek)
When does the next flight leave? (Bir sonraki uçuş ne zaman?)
What's the departure time? (Hareket saati ne zaman?)
When does the plane get here? (Uçak buraya ne zaman varır?)
What's the arrvial time? (Varış ne zaman?)
When will I make my connection? (Ne zaman aktarma yapacağım?)
I have to cancel my flight (Uçuşumu iptal etmek zorundayım)
I lost my luggage (Bagajımı kaybettim)
My luggage is missing (Bagajım kayıp)
The flight has been delayed (Uçuş tehir edildi)
The flight has been moved to gate M2 (Uçuş M2 kapısına yönlendirildi)
The flight is overbooked (Uçakta koltuk sayısından fazla yolcu
var)
May I see your boarding pass? (Biniş kartınızı görebilir miyim?)
|
|
|
|
|
|
CUSTOMS
(GÜMRÜK) |
|
|
|
|
|
Are
you bringing anything into the country with you?
(Yanınızda ülkeye birşey sokuyor musunuz?)
How much currency are you bringing into the country?
(Ülkeye ne kadar para getiriyorsunuz?)
Do you have anything to declare? (Gümrüğe tabi birşeyiniz var
mı?)
May I see your passport? (Pasaportunuzu görebilir miyim?)
Do you have your visa? (Vizeniz var mı?)
Please place your suitcases on the table
(Lütfen çantalarınızı masanın üstüne koyun)
We have got to examine your purse (Çantanızı incelememiz gerekiyor)
What's the nature of your trip? (Seyahatinizin içeriği nedir?)
What's the purpose of your visit? (Ziyaretinizin amacı nedir?)
How long do you plan on staying? (Ne kadar kalmayı planlıyorsunuz?)
|
|
|
|
|
|
RAILWAY
(DEMİRYOLU) |
|
|
|
|
|
Is it direct? (Direk mi?)
Is there a layover? (Mola var mı?)
Is there a dining car? (Yemekli vagon var mı?)
Is the train on time? (Tren zamanında hareket edecek mi?)
What's the arrival time? (Varış ne zaman?)
Are there seats available? (Boş yer var mı?)
Stand clear of the doors (Kapılardan uzak durun!)
Please move away from the doors (Lütfen kapıların yanından uzaklaşın)
Please have your tickets ready for the conductor
(Lütfen kondüktör gelmeden biletlerinizi hazırlayın)
Is this seat occupied? (Bu koltuk boş mu acaba?)
Can you leave the window ajar please?
(Camı aralık bırakabilir misiniz lütfen?)
How many stops are there before we reach the end of the line?
(Son durağa kaç durak kaldı?)
When is the next stop? (Bir sonraki durak ne zaman?)
|
|
|
|
|
|
BUS
(OTOBÜS) |
|
|
|
|
|
Is
it direct? (Direk mi?)
Is there a layover? (Mola var mı)
Do we stop for the meals? (Yemek molası verilecek mi?)
Can I leave my baggage in the luggage room?
(Bagajımı emanete bırakabilir miyim?)
Can I reserve a seat in advance?
(Önceden yer rezervasyonu yapabilir miyim?)
Is the bus on time? (Otobüs zamanında hareket edecek mi?)
Is anyone sitting here? (Burada kimse oturuyor mu?)
What is the fare? (Ücret ne kadar?)
Could I have a transfer please? (Bir transfer bileti alabilir
miyim?)
Does this bus go to downtown?
(Bu otobüs şehir merkezine gidiyor mu acaba?)
How far does this bus go? (Bu otobüs nereye kadar gidiyor?)
Could you let me know when we get to Aksaray?
(Aksaraya geldiğimizde bana haber verebilir misiniz?)
Can you tell me where to get off?
(İneceğim yeri bana söyleyebilir misiniz?)
Move to the back please? (Arkaya ilerleyin lütfen?) |
|
|
|
|
|
ingilizce
Ci ©
A little more than mere teaching |
|
|
|
|
|
|
|
|
TAXI
(TAKSİ) |
|
|
|
|
|
Where to? (Nereye?)
Where to buddy? (Nereye abi?)
Where to lady? (Nereye bayan?)
I am not on duty (Şu an çalışmıyorum?)
Mind if I smoke? (Sigara içmemin bir sakıncası var mı?)
It's rush hour. I can't go to the airport now.
(Şu an trafik çok kötü. Havaalanına gidemem)
To the airport and please be quick!
(Havaalanına gidiyoruz lütfen çok acele edin!)
The train station and make it quick!
(Tren istasyonuna çek ve acele et!)
Slow down! (Yavaşla!)
There is no need to hurry (Acele etmemize gerek yok)
Please drive safely (Lütfen aracı emniyetli bir şekilde sür)
Is smoking allowed? (Sigara içiliyor mu?)
I'm allergic to smoke (Sigaraya karşı alerjim var)
Do you have change for twenty?
(Yirmi dolar bozuğun var mı?)
Keep the change! (Üstü kalsın)
I want a receipt (Fiş istiyorum)
Watch out! (Dikkat et!)
Look out! (Dikkatli ol!)
We've missed the exit (Çıkışı kaçırdık)
We're lost (Kaybolduk)
|
|
|
Shopping
(Alışveriş) |
|
|
|
|
|
May I help you? (Yardımcı
olabilir miyim?)
Can I help you find something?
(Birşey bulmanıza yardım edebilir miyim?)
Can I show you with something?
(Size birşey gösterebilir miyim?)
Are you being helped? (Size bakan var mı?)
Is there anything I can help you with?
(Yardımcı olabileceğim bir konu var mı?)
If you need me I'll be around
(Bana ihtiyacınız olursa ben civardayım)
If I can help you just let me know
(Eğer yardım gerekirse haberim olsun)
What are you interested in? (Ne bakmıştınız?)
Are you looking for something in particular?
(Belirli birşey mi arıyorsunuz?)
Do you have something specific in mind?
(Aklınızda özel birşey var mı?)
What size do you need? (Kaç beden istiyorsunuz?)
Do you know what size you are? (Bedeninizi biliyor musunuz?)
That's on sale this week? (O bu hafta indirimde)
I've got just your size (Tam sizin bedeninize uygun birşeyimiz
var)
Can I suggest this o you ? (Size bunu önerebilir miyim?)
Do you need anything to go with that?
(Bununla gidecek birşey ister misiniz?)
That looks nice on you (Üzerinizde güzel durdu)
That looks great on you (Üzerinizde harika durdu)
That's your colour (Tam sizin renginiz)
This is you (Sizi çok açtı)
How would you like to pay for this? (Bunu nasıl ödemek isterdiniz?)
Will that be cash or credit? (Nakit mi kredi kartı mı?)
We don't have that in your size (Bunun size göre olan bedeni
yok)
We don't have it in that colour (Bu renkte yok)
|
|
|
|
|
|
WHEN
ARE YOU OPEN? |
|
|
|
|
|
When are you open? (Ne zaman
açıksınız?)
When do you open? (Ne zaman açıyorsunuz?)
What are your hours? (Çalışma saatleriniz nelerdir?)
I'm looking for something for my father
(Babam için birşey bakıyordum)
It's a gift (Hediye olacak)
I don't know his size (Bedenimi bilmiyorum)
Can you measure me? (Bedenimi ölçebilir misiniz?)
Thank you I'm just looking (Sağolun sadece bakıyorum)
I'm just browsing (Sadece bir göz gezdiriyorum)
I can't make up my mind (Kafamı toparlayamıyorum)
Do you have this shirt in yellow? (Bu tişörtün sarısı var
mı?)
Do you have these shoes in suede? (
Bu ayakkabının süeti var mı?)
Have you got something less expensive?
(Daha ucuz birşeyiniz var mı?)
It it on sale? (Bu indirimde mi?)
Do you have a t-shirt to match this?
(Buna uyacak bir tişörtünüz var mı?)
Where is the fitting room? (Elbise değiştirme kabini nerede?)
I'd like to try this on (Bunu denemek istiyorum)
It's too tight (Bu çok dar)
It's too loose (Bu çok geniş)
It's a little bit expensive (Bu biraz pahalı)
It's a little pricey (Bu biraz tuzlu)
Can you hold it for me? (Bunu benim için saklayabilir misiniz?)
Can I get it gift-wrapped? (Hediye paketi yapabilir misiniz?)
Would you please gift-wrap that?
(Lütfen hediye paketi yapabilir misiniz?)
How much is it? (Kaç lira?)
How much does it cost? (Fiyatı ne kadar?)
|
|
|
|
|
|
Making
Friends (Arkadaş edinmek) |
|
|
|
|
|
We're like brothers. (Kardeş
gibiyiz.)
He's my closest friend. (O benim en yakın arkadaşım.)
She's my best friend. (O benim en iyi arkadaşım.)
She's like a sister to me. (O benim bacım gibidir.)
We're the closest friends. (En yakın arkadaşlarız.)
We're pretty tight. (Oldukça yakınız.)
He's a dear friend. (O değerli bir arkadaştır.)
What a character! (Ne tip ama!)
Ahmet is one of a kind. (Ahmet türünün tek örneğidir.)
We're cut from the same cloth. (Aynı hamurdan yoğrulmuşuz.)
We're like two peas in a pod. (Tıpatıp birbirimize benzeriz.)
May I join you? (Size katılabilir miyim?)
Mind if I join you? (Size katılmamda bir sakınca var mı?)
Care to join us? (Bize katılmak ister misin?)
Is this seat taken? (Bu sandalye boş mu?)
Could I buy you a drink? (Size bir içki alıyım mı?)
What are you drinking? (Ne içersiniz?)
Would you like to dance? (Dans edermisiniz?)
Could I have the next dance?
( Bir sonraki dansı bana lütfeder misiniz?)
What's your sign? (Burcunuz nedir?)
Do you come here often? (Buraya sık sık gelir misiniz?)
Do you have a light? (Ateşiniz var mı?)
Need a lift? (Sizi arabayla bırakayım mı?)
Are you going my way? (Yolumuz aynı mı?)
Going my way? (Yolumuz aynı mı?)
Where have you been all my life?
(Şimdiye kadar nerelerdeydiniz?)
|
|
|
|
|
|
FOOD
AND DRINK (YİYECEK / İÇECEK) |
|
|
|
|
|
Would
you like smoking or non-smoking?
(Sigaralı bölüm mü sigarasız bölüm mü?)
How many in your party? (Kaç kişisiniz?)
Do you have a reservation?
(Rezevasyon yapmışmıydınız?)
I'll have a table ready in two minutes
(İki dakika içinde masanızı hazırlıyorum)
Would you like to see the menu?
(Menüyü görmek istermiydiniz?)
Are you ready to order? (Sipariş için hazırmısınız?)
Let me tell you our specials today
(Bugünkü spesiyallerimizi söyleyeyim)
May I take your order please? (Sipariş alabilir miyim?)
What will it be? (Ne alırdınız?)
Can I get you something to drink with that?
(Yanında içecek birşey istermiydiniz?)
Would you care for a dessert? (Tatlı istermisiniz?)
Is there anything I can get for you?
(Yardımcı olabileceğim birşey var mı?)
Let me show you the dessert tray?
(Size tatlı tepsisini göstereyim)
For here or to go? (Burada mı paket mi?)
Here or take away? (Burada mı paket mi?)
Do you want that to go? (Paket mi istiyorsunuz?)
Here you go (Buyurun)
Here is your order (Siparişiniz hazır)
Thank you and come again (Teşekkürler tekrar bekleriz)
Would you like to start with a coctail?
(Bir kokteylle başlamak istermiydiniz?)
Would you like coffee? (Kahve ister misiniz?)
Cream or sugar? (Krema şeker?)
I am sorry we are out of that (Kusura bakmayın ondan kalmadı)
Sorry it's all gone (Özür dilerim hepsi bitti)
How would you like that prepared? (Nasıl hazırlamamı istersiniz?)
Do you need any napkins? (Peçete ister misiniz?)
Would you like some salt and pepper?
(Biraz tuz ve biber istermiydiniz?)
|
|
|
|
|
|
MAY
I SEE THE MENU? |
|
|
|
|
|
A table for two please (İki
kişilik bir masa lütfen)
I'd like a non-smoking table for four
(Sigara içilmeyen bölümden dört kişilik bir masa lüften)
I have a reservation (Rezervasyon yaptırmıştık)
Do you have a non-smoking section?
(Sigara içilmeyen bölümünüz var mı?)
Another party will be sitting here? (Buraya bir grup daha
gelecek)
Excuse me can you come here for a second?
(Afedersiniz bir saniye bakar mısınız?)
Could I see menu please? (Menüyü görebilir miyim lütfen?)
We haven't decided what to order yet
(Henüz ne sipariş edeceğimize karar vermedik)
We need more minutes to decide
(Karar vermek için birkaç dakikaya ihtiyacımız var)
We're ready to order (Sipariş verebiliriz)
Can you take our orders please? (Sipariş alabilir misiniz
lütfen?)
What are the specials? (Spesiyaliteler neler?)
What would you suggest? (Ne yememizi önerirsiniz?)
What's the soup of the day? (Günün çorbası ne?)
Do you have vegetariam dishes? (Vejeteryan yemekleriniz var
mı?)
May I have a burger and fries?
( Hamburger ve patates kızartması alabilir miyim?)
Give me a hot dog with the works (Herşeyi yanında bir sosisli
lütfen)
I'll have a burger with everything (Herşeyi yanında bir hamburger)
Can I have a small soda please?
(Bir ufak soda alabilir miyim lütfen?)
No ketchup (Ketçap olmasın)
No onions (Soğan koymayın)
Go easy on the onions (Soğanı fazla koymayın)
Take it easy on the ketchup (Ketçapı fazla olmasın)
To go please (Paket olsun lütfen)
For here please (Burada yiyeceğim)
I'll eat it here (Burada yiyeceğim)
I'd like an espresso (Bir espresso istiyorum)
I'd like a mineral water (Bir maden suyu istiyorum)
Just coffee for the moment (Şimdilik bir tane kahve)
Can you get me a glass of water?
(Bir bardak su getirebilir misiniz?)
What kind of dressings do you have? (Ne tür soslarınız var?)
I'd like my steak well done (Bifteğimi çok pişmiş istiyorum)
I'd like my steak rare (Biftek az pişmiş olsun)
I'd like my steak medium (Biftek orta pişsin)
Can I get it rare? (Az pişmiş olabilir mi?
Could I have some more bread please?
(Biraz daha ekmek alabilir miyim lütfen?)
This meat is too fatty (Bu et çok yağlı)
The meat is too tough (Et çok sert)
This meal isn't fresh (Bu yemek taze değil)
This soup is cold (Bu çorba soğuk)
Could I speak to the manager please?
(Yöneticiyle görüşebilir miyim?)
I couldn't eat this. Could you wrap it please?
(Bunu yiyemedim. Paket yaparmısınız lüften?)
I'd like to take the rest (Geri kalanını götürmek istiyorum)
Could I have the bill please? (Hesabı alabilir miyim?)
Check please? (Hesap lütfen)
Seperate checks please? (Hesabı ayrı alın)
All together (Hepsini birlikte alın)
Do I pay you or the cashier? (Size mi ödeyeceğiz kasaya mı?)
May I have a receipt please? (Fiş alabilir miyim lütfen?)
There seems to be a mistake (Bir yanlışlık var gibi gözüküyor)
Does this include the tip? (Bunun içinde bahşiş dahil mi?)
Keep the change (Üstü kalsın)
Is there somewhere we could wash our hands?
(Ellerimizi yıkayabileceğimiz
bir yer var mı acaba?)
|
|
|
|
|
|
I
AM HUNGRY |
|
|
|
|
|
I'm hungry (Ben açım)
I'm starving (Açlıktan ölüyorum)
I'm so hungry that I could eat a horse
(Öyle açım ki bir atı yiyebilirim)
I'm dying of hunger (Açlıktan ölüyorum)
When do we eat? (Ne zaman yiyoruz?)
What's for supper? (Yemekte neler var?)
What are we having? (Ne yiyoruz?)
Dinner is ready (Akşam yemeği hazır)
It's time to eat (Yemek zamanı)
Could you pass me the salt please? (Tuzu uzatabilir misin
lütfen?)
Would you care for some cheese? (Biraz peynir ister misin?)
Could I have seconds please? (Biraz daha alabilir miyim?)
|
|
|
|
|
|
Introductions
(Tanıştırmalar) |
|
|
|
|
|
This is my friend Jack (Bu
arkadaşım John)
I'd like you to meet my friend John
(Sizlere arkadaşım John'u tanıştırmak istiyorum)
Mary this is Jack. Jack Mary (Mary bu Jack. Jack bu Mary)
Let me introduce you my friend Michael
(Size arkadaşım Michael'ı tanıştırayım)
Have you met before? (Siz daha önce tanışmışmıydınız?)
Jack do you know Mary? (Jack Mary'yi tanıyor musun?
Do you know eachother? (Birbirinizi tanıyor musunuz?)
Mary shake hands with the president (Mary başkanla el sıkış)
Have you two been introduced? (Sizi tanıştırdılar mı?)
Jack this is the man I was telling you about
(Jack bu sana bahsettiğim kişi)
Let me introduce you myself (Size kendimi tanıtıyım)
|
|
|
|
|
|
NICE
TO MEET YOU
Nice to meet you (Tanıştığımıza
memnun oldum)
Good to meet you (Tanıştığımıza memnun oldum)
Nice meeting you (Sizinle tanışmak çok hoş)
It's a great pleasure to meet you
(Sizinle tanışmak büyük zevk)
Glad to meet you (Tanıştığımıza memnun oldum)
It's a great pleasure to have finally met you
(Sonunda sizinle tanışabilmek büyük zevk)
How nice to meet you (Sizinle tanışmak ne kadar güzel)
How do you do (Memnun oldum)
A pleasure (Sizinle tanışmak bana zevk verdi)
|
|
|
|
|
|
Greetings
(Selamlaşmalar) |
|
|
|
|
|
Hello!
(Merhaba)
Hi! (Selam)
Hey! (Hey!)
Hi there! (Merhaba)
Hello there! (Merhaba)
Good morning! (Günaydın)
Good afternoon! (Tünaydın)
Good evening! (İyi akşamlar)
Good night! (İyi geceler)
HOW
ARE YOU?
How
are you? (Nasılsın?)
How are you doing? (Nasılsın?)
How is it going? (Nasıl gidiyor?)
How are things? (Durumlar nasıl?)
What's new? (Ne haber?)
What's up? (Ne var ne yok?)
What's going on? (Neler yapıyorsun?)
Where have you been? (Nerelerdesin?)
Where have you been hiding yourself?
(Nerelerde gizleniyordun?)
Are you doing OK? (İyi misin?)
How are you feeling? (Kendini nasıl hissediyorsun?)
How's the world treating you? (Hayatla aran nasıl?)
How's business? (İşler nasıl?)
What's happening? (Hayatında ne olup bitiyor?)
How's everything (Vaziyet nasıl?)
I'M
FINE
Thanks
I am fine (Sağol iyiyim)
Fine (İyiyim)
Great! (Harika)
All right (Fena değil)
I am OK (İyiyim)
Cool! (Bomba gibiyim)
I am cool! (Harikayım)
Could be better (Daha iyi olabilirdi)
Not bad (Fena değil)
So so (Eh şöyle böyle)
Not so great (O kadar da iyi değil)
Not so hot (Pek iyi sayılmaz)
I've been better (Daha iyiydim)
I've been running around (Koşturup duruyoruz)
Keeping busy (Uğraşıp duruyoruz)
No complaints (Bir şikayetim yok Allaha şükür)
Same as usual (Her zamanki gibi)
I've seen better days (Daha iyi günlerimiz de oldu)
I'm snowed under (Çok yoğunum)
Not a moment to spare (Boşa harcayacak bir dakikam yok)
No time to breathe (Nefes almaya vaktim yok)
There aren't enough hours in a day (Yirmidört saat yetmiyor)
GOOD-BYE
Good-bye
(Allahaısmarladık)
Good day (İyi günler)
Good evening (İyi akşamlar)
Good night (İyi geceler)
Good-bye until later (Bir dahaki sefere kadar hoşçakal)
See you (Görüşürüz)
See you soon (Yakında görüşürüz)
See you later (Sonra görüşürüz)
I'll see you real soon (Çok yakında görüşürüz)
I'll catch you later (Seninle sonra görüşürüz)
See you tomorrow (Yakın görüşürüz)
See you next time (Bir dahaki sefere görüşürüz)
Let's get in touch (Görüşelim)
It was good to see you (Seni görmek güzeldi)
Don't forget to call (Aramayı unutma)
Let's write (Yazışalım)
I'll be in touch (Temas halinde olacağım)
|
|
|
|
|
|
ingilizce
Ci ©
A little more than mere teaching |
|
|
|
|